Adnan Çelik & EtIenne ForestIer-Peyrat 41. Sayı / 0:00
Kürt Meselesinin Alanları ve Sovyet Rabıtaları

Kürt Meselesinin Alanları ve Sovyet Rabıtaları

   Okuyucular, bu dosyadaki makalelerin başlıklarına baktıklarında bunların Kürt-Rus ilişkilerine adanmış bir araştırma projesinin parçası olarak bir araya getirildiğini tahmin edemeyebilirler. Çünkü dosyadaki başlıklar ilk bakışta, doğrudan bu ilişkiye işaret etmiyor gibi görünebilir. Zira günümüzde Kürt-Rus ilişkilerinin; daha çok jeopolitik, askeri ve ekonomik boyutlarıyla ve genelde de Rus devleti ve Ortadoğu’daki siyasi aktörleri merkeze alan bir perspektifle ele alındığını düşünüyoruz. Elinizdeki dosyanın kapsadığı alan ve konular çok daha geniştir. Dosya her ne kadar ağırlıkla “Sovyet-Kürt” ilişkilerine odaklansa da, aslında bununla Rus-Kürt ilişkilerinin geçmişte çok daha geniş olduğu gerçeğini hatırlatmaktadır. 

  Fransa Ulusal Araştırma Ajansı (ANR) tarafından finanse edilen ve Lille’deki Sciences Po Üniversitesi ve Avrupa Beşerî ve Toplum Bilimleri Yurdu (MESHS) bünyesinde sürdürülen RUSKURD projesinin amacı, bu ilişkilerin Kürtlerin ulus-aşırı ve çok boyutlu tarihine nasıl katkıda bulunduğunu göstermek ve aynı zamanda bizi Rusya’nın Kürtlere yönelik politikasını yeniden düşünmeye davet etmektir. Elinizdeki dosya, bu proje kapsamında Aralık 2019’da İstanbul’daki Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFEA) gerçekleştirdiğimiz “20. Yüzyılda Batı Avrupa, Komünist Dünya ve Ortadoğu Arasında Kürt Ulus-Ötesi Ağları” başlıklı çalıştaydaki bazı sunumların kısaltılmış bir derlemesinden oluşuyor. 

   Rus-Kürt ilişkileri ağının genişliği, her şeyden önce 19. yüzyıldan beri bu etkileşim sahasındaki kültürel, ekonomik ve beşerî faktörlerin ağırlığından dolayıdır. Rus oryantalizmi, özellikle de Sovyetler Birliği döneminde, dilsel, kültürel, tarihsel ve antropolojik çalışmalar alanında yapılan önemli katkıları ortaya çıkaran en canlı Kürdoloji okullarından birini üretti. Bu akademik Kürdoloji, 20. yüzyılda birçok ülkedeki araştırmaları farklı şekillerde etkiledi. Barbara Henning tarafından yazılan ve elinizdeki dosyada bulacağınız makalede bahsedilen Basile Nikitine (1885-1960) veya Vladimir Minorsky (1877-1966) gibi Bolşevik karşıtı göçmenler de ironik bir şekilde, Sovyet oryantalizmi ürünlerinin çevrilmesi ve yayılmasında önemli rol oynadılar...

   Bu son derece geniş ilişkiler ağı, günümüz Rusya’sı ve Ortadoğu’nun Kürt bölgeleri ile sınırlı olmayan çok çeşitli coğrafyaları kapsamaktaydı. Osmanlı, Pers ve Rus imparatorluklarının karşılaşma zamanından beri, özellikle 19. yüzyıldaki Kürt çalışmalarında iki temel isim olan Çarlık diplomatları August Kościesza-Żaba (Jaba) ve Aleksander Chodźko’dan başlayarak, imparatorluğun Ermeni, Gürcü ve Polonya hudutlarından birçok Kürdolog sayabiliriz. Yine bu etkileşim ağında 20. yüzyılın başlarında Kafkasya ve İran’daki Abdürrezzak Bedirxan örneğinde olduğu gibi çok sayıda siyasi, kültürel ve entelektüel konak da var. Bu konak çeşitliliği, I. Dünya Savaşı döneminin de gösterdiği gibi Rusya’nın “Kürt politikası”nın neden çıkarları ve dünyayı görme biçimleri her zaman tam olarak örtüşmeyen çeşitli aktörlerin ürünü olduğunu da açıklıyor.

   Kürt dolaşım ve hareketlilik alanlarının bu şekilde çoğalması birçok kilit an boyunca hızlansa da bu sayıdaki yazılar özellikle II. Dünya Savaşı’nın sonuçlarına odaklanıyor. Bu sonuçlar her ne kadar Ortadoğu’yu 1910’lu yıllara oranla daha az şiddetli etkilediyse de siyasi durum ve burada yaşayan Kürtlerin kaderi üzerinde bir dizi önemli etki yarattı. Türkiye ile olan ilişkilerin son derece gerilmesi ve İran’ın kuzeyinin işgal edilmesi ile sonuçlanan Sovyetler’in savaşa katılımı, SSCB’yi Kürt siyasi aktörleriyle daha yakın bir etkileşime soktu. Jordi Tejel’in dosyadaki makalesinde belirttiği gibi komünizm, yeni kuşak Kürt aktivistlerin çoğunluğunun yerel komünist partilerle yakınlaşmalarını ve Stalin’in Kürt davasını destekleyeceği yönündeki umutlarını artıran bir etkide bulundu. Hatta Mahabad Kürdistan Cumhuriyeti’nin başarısızlığı bile Soğuk Savaş’ın ilk yıllarındaki bu Sovyet popülerliğini azaltmadı.

   Bir yandan II. Dünya Savaşı, bölgesel boyutun ötesinde, Kürt meselesi için mekânların çeşitlendiği bir dönemi de başlattı. Örneğin Kamûran Bedirxan’ın 1946 başında Basile Nikitine ile mektuplaşması, onun Avrupa’ya yerleşme hazırlıkları kapsamında kardeşi Süreyya’nın iki dünya savaşı arası dönemde ördüğü ilişki ağlarını yeniden etkinleştirme arzusunu yansıtıyor. Nikitine, Kamûran Bedirxan’a “siyasi maceracılığa ve abartılı iddialara karşı temkinli olma” tavsiyesinde bulunurken bunu I. Dünya Savaşı sonundaki hayal kırıklıkları ışığında yapar fakat Kürt hareketinin yeni coğrafi yayılmasını pek öngöremez. Omar Sheikhmous’un makalesi Ocak 1949 gibi erken bir tarihte Lozan’da kurulan Avrupa Kürt Talebeleri Cemiyeti’nden (Komela Xwendevanên Kurd li Ewropa) itibaren Avrupa’da bir Kürt diasporasının kademeli olarak ortaya çıkışını gösteriyor. 
  1950’lerin başından itibaren, yeni Soğuk Savaş peyzajı içinde, Almanya gibi temas alanları büyük dolaşım ve buluşma yerleriydi. Bölünmüş Almanya, 1961’de Berlin Duvarı’nın inşasından sonra bile birçok siyasi hareketin varlığına tanıklık edecek ve Demir Perde’yi görmezden gelecekti. Zira temas bölgelerinde, Sovyet Kafkasya’sı sınırlarında olduğu gibi, özellikle radyo yayınları aracılığıyla davaların savunusu için propaganda eylemleri çoğalmıştı. 1950’lerin sonundan itibaren Doğu Almanya’daki Türkiye Komünist Partisi (TKP) ve İran Komünist Partisi’ne (TUDEH) ait sürgündeki radyoların varlığı – burası hiçbir zaman Kürtler için önemli bir göç merkezi olmamasına rağmen– Kürt meselesini de yavaş yavaş ortaya çıkardı. Böylece, İran, Irak ve Türkiye sınırlarında Nicholas Glastonbury tarafından incelenen radyolardan, Sovyet Azerbaycan’ından 1953’e kadar yayın yapan Azerbaycan Demokrat Partisi gibi, anlaşılacağı üzere; bölgesel alt alanları içeren bir medya soğuk savaşının daha genel zorlukları da ortaya çıkıyor. 1951’de Amerikalı diplomatlar tarafından Amerika’nın Sesi Radyosu’nun (Voice of America) olası Kürtçe versiyonuna ilişkin gündemleri de bu küresel “hava dalgaları savaşının” bir parçasıydı.

   Adnan Çelik’in II. Dünya Savaşı sonrasındaki Soğuk Savaş kontekstinde Demir Perde’nin Batı yakasındaki anti-komünist oluşumlara bir örnek olarak ele aldığı Beynelmilel Kürdistan Cemiyeti ve cemiyetin faaliyetlerini büyük oranda sırtlayan Silvio van Rooy’un hikayesi bize başta Avrupa Kürt Talebeleri Cemiyeti (KSSE) bünyesindeki Kürt öğrenci hareketi olmak üzere Kürtlerin “komünist tehlikeden” uzak tutulması ve Sovyetlerin Kürdoloji alanındaki hegemonyası ile baş etmeye dair çabaları göstermesi açısından ilginç bir örnek sunuyor. 

  Etienne Peyrat’nın yazısı ise Sovyet etki alanındaki üç temel merkez olan Doğu Almanya, Çekoslovakya ve Bulgaristan’da kurulan ağların ve bu ağları izlemeye dönük istihbarat faaliyetlerinin devletlerarası diplomatik ilişkilere etkisini ele almak açısından ilginç olanaklar sunuyor. Türkiye ile sınır komşusu olan Bulgaristan’daki Kürt siyasal aktivizminin Türkiye, İran ve Irak ile diplomatik ilişkilerine etkisi ve bu ilişkilerin dönemsel olarak farklılaşmalarının izini süren Peyrat, Sovyet-Kürt ilişkilerinin farklı bir veçhesine ışık tutuyor. 

   Joanna Bocheńska ve Karwan Fatah-Black’in makalesi bize Kürt elitlerine odaklanan anaakım yaklaşımın dışında bazı yeni yollar açıyor. 1978’de Polonya’da yaşayan Irak Kürdü Abdullah J. Fettah tarafından yayınlanan doktora tezinin incelenmesi, Batı Avrupa’da yaşayanlardan daha küçük ve daha ihtiyatlı fakat genel olarak Kürt davasını desteklemeye angaje ve kararlı bir diasporanın varlığını görmemizi sağlıyor. 1978’de Cezayir’e gitmek üzere Polonya’dan ayrılan Fettah’ın birkaç yıl boyunca üniversitede araştırmacı olarak çalıştığı parkur, 1985’te İran’da yaşamını yitirmeden önceki kişisel ağları, entelektüel etkileri ve angajmanları ile ilgili birçok soru sorduruyor. Aslında bu hikayede sıradan bir Kürt militanın dekolonizasyon umutlarının sosyo-ekonomik zorluklar karşısında boyun eğişi nedeniyle Doğu Avrupa’dan Kuzey Afrika’ya sürüklenişine tanıklık ediyoruz.

   Elinizdeki dosya toplum bilimlerinin farklı dallarının (Kürt çalışmaları, Soğuk Savaş ve sosyalist ülkeler tarihi, göç sosyolojisi) kavşak noktasında, Kürt meselesi etrafında Doğu ve Batı arasındaki ilişkilerin dinamiklerini, dolaşımı ve bağlantılarını ortaya koyan araştırmaların önemini vurgulamaktadır. Konuyla ilgili araştırmaları teşvik etme umuduyla hazırladığımız bu dosyanın Kürt- Rus ilişkilerinin tarihi ve 20. yüzyılda Kürt hareketinin ulus ötesi dinamiklerinin analizi arasında atılan köprüleri çoğaltması umuduyla…


Avrupa Kürt Talebeleri Cemiyeti’nin (KSSE) 1960’ta Berlin’de gerçekleşen yıllık kongresi.


Devamı Kürt Tarihi Dergisi'nin 41. Sayısında

  • Bu içeriği paylaşmak ister misiniz?