Nicholas Glastonbury 41. Sayı / 7:00
"Radyonun gücünü hafife almış olabileceğimizden korkuyorum" Soğuk Savaş'ın İlk Dönemlerinde Sovyet Kürtçe Radyo Yayını

"Radyonun gücünü hafife almış olabileceğimizden korkuyorum" Soğuk Savaş'ın İlk Dönemlerinde Sovyet Kürtçe Radyo Yayını

Nicholas Glastonbury (New York Şehir Üniversitesi (CUNY) Antropoloji Bölümü Doktora Öğrencisi)

İngilizceden Çeviren: Gülten Okçuoğlu

1955 yılında Sovyet Ermenistanı’ndaki bir grup Kürt entelektüel Erivan Radyosu’ndan Kürtçe yayın yapmaya başladı. Bu radyo yayınları, görünüşte Kürt köylülerin Ermenistan Komünist Partisi’ne destek vermesini sağlama amacı taşısa da Ermenistan sınırlarını aşarak tüm Kürdistan’a ulaştı ve kendisine hevesli bir dinleyici kitlesi buldu. Erivan Radyosu’nun Kürt yayınları yıllar içerisinde frekans boyutunu genişletti. Hatta Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra bile yayınlarına devam etti. Erivan Radyosu, dinleyicilerine Aram Tîgran, Asliqa Kadîr, Egîdê Cimo ve Karapetê Xaço gibi günümüzde çok takdir gören müzisyen ve sanatçıları tanıttı. 

  Erivan Radyosu, ilk dönemlerinden itibaren Kürdistan’ın kültürel politikaları açısından önemli bir rol oynadı; Bunun bir nedeni de program yapımcılarının -özellikle de Celîl ailesinin- Ermenistan kırsalındaki dengbejlerin ve sıradan köylülerin ürettiği folklor ve müzik eserlerini titiz bir şekilde derleyip kaydetmesidir. Erivan Radyosu’nun Kürt yayınlarının yapımcıları KGB’nin sıkı ideolojik yönetim kurallarına rağmen, Komünist Parti’nin himayesi altında kendilerine yaratıcı ifade için çok önemli bir kültürel alan oluşturdular. Osman Baydemir, Ermenistan’a yaptığı bir ziyarette Erivan Radyosu ile ilgili olarak; “Kürtlerin oksijensiz olduğu yani dilsiz oldukları o zaman bu radyo şarkılarıyla Kürtçeyi muhafaza etti.” dedi.

  Erivan Radyosu, zengin yayın içerikleri ve coşkulu bir şekilde kabullenilmesi ile çığır açan bir yapıya sahip olsa da öncesinde yapılmış Sovyet Kürtçe radyo yayınları da bulunmaktadır. Akademisyenler ve yazarlar daha eski Sovyet Kürtçe radyo yayınlarının olabileceğini iddia ettiler: Metin Yüksel 1949 yılına kadar giden diğer radyo yayınlarına verilen referanslarla karşılaştığından bahseder.2 Benzer şekilde Zeri İnanç da Erivan Radyosu ile ilgili yakın zamanda yaptığı çalışmalarda bu yayınlara atıfta bulunur.3 Buna karşılık her iki örnek ile ilgili de Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayınlarının kurucu ortaklarından birinin oğlu ve başlı başına kabul görmüş bir Kürdolog olan Celîlê Celîl, Kürtçe radyo yayınının daha önce de Sovyetler Birliği’nde var olduğu iddiasını reddetti. Doğrusunu söylemek gerekirse Celîl’in beyanına güvenmemiz için birçok neden var. Stalin yönetimi altında, Sovyet Ermenistan’ında yayımlanan Kürt gazetesi Riya Teze 1937 yılında kapatıldı ve ancak 1955 yılında yeniden yayın hayatına döndü (Stalin’in ölümünün ardından Erivan Radyosu’nun Kürtçe yayını da aynı dönemde başladı).4 Aynı şekilde Stalin, Kürtleri Sovyet Kafkasya’sından Orta Asya Cumhuriyetleri’ne5 sürdü ve daha önce Sovyetler Birliği tarafından Kürtlere verilen dilsel ve kültürel hakları kısıtladı.

  Kürdistan ve Kafkasya’daki arşiv kaynakları eksik olsa da, Amerika Birleşik Devletleri Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) ve ilgili ulusal güvenlik arşivlerinde, Sovyetler Birliği’nde Erivan Radyosu’ndan önce de Kürtçe radyo yayınları olduğunu gösteren oldukça çok kaynak bulunmaktadır. Bu makale de özellikle ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı Yabancı Yayın Bilgileri ve İzleme Servisi’nin ve aynı şekilde ABD’nin Ulusal Güvenlik Arşivi’nin gizliliği kaldırılmış arşivlerine dayanmaktadır. Bu arşivlerde yer alan belgeler yayınların içeriği, dili, kökeni ve “hedefi” konusunda detay vermekle kalmıyor, aynı zamanda Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye, Irak ve İran arasındaki Sovyet ideolojisinin, Sovyetler Birliği dışında yaşayan Kürtler üzerindeki etkisinin sınırlandırılması ile ilgili gizli iletişime dair de fikir veriyor. Ayrıca tüm bu arşiv kaynakları bize cevapladıklarından daha çok soru bırakmasına rağmen - mesela bunların arkasında kim vardı, yayınları kim dinliyor ve bunları kim gözetliyordu gibi – yine de, Kürdistan’da Sovyet varlığı ve ideolojisinin ortaya konma çabalarının anlaşılmasını sağlıyor. Bu radyo yayınları her ne kadar doğaları gereği “kültürel” olmasa da, ve bir haber yayınının yapabileceği ölçüde, radyonun Erivan Radyosu’ndan önce de Sovyetler tarafından Kürtleri etkileme yöntemi olarak kullanıldığını gösteriyor. Belki de en önemlisi bu radyo yayınlarının Sovyet Kürt medya tarihini karmaşık hâle getirmesidir ve nihayetinde Sovyetler Birliği’nin Kürtçe radyo yayınlarını; emperyal genişlemenin bir aracı ve her ne kadar Sovyet Kürtlerinin kendileri etnik temizliğe maruz bırakılmış ve zorla tehcir ettirilmiş olsalar da Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında çatışmanın aracı vektörleri olarak gördüğünü göstermektedir. 

  Bağdat ve Tahran’da devlet radyoları, 1939 yılından itibaren sınırlı Kürtçe yayınlar yapmış olsalar da bunların çoğu haber ya da propagandadan ziyade müzik ve kültürel içerikli yayınlardı. Ancak, 1947 yılının sonuna doğru Sovyet Azerbaycanı’ndaki gizli Azerbaycan Demokratik Radyo İstasyonu “Yakın Doğu ve Ortadoğu” çapında bazen günde birkaç kere olmak üzere düzenli olarak Kürtçe, Farsça, Türkçe ve Azerice haber yayınları yapmaya başladı ve yayınlarını en az 1953 yılının Haziran ayına kadar da sürdürdü. Bu yayınlar, Sovyetler’in ulus aşırı radyosunda Kürtçe’nin kullanımını da başlatmış oldu. Farklı bir şekilde ifade edecek olursak, Sovyet Ermenistan’ındaki Komünist Parti’nin Erivan Radyosu’nda Kürtçeyi yasaklamasından sekiz yıl önce ve Sovyet Kürtlerinin Orta Asya’ya tehcir edilmesinden birkaç yıl sonra Sovyetler Birliği tüm Kürdistan’da gizli Kürtçe radyo yayınları yapıyordu. 

  Bu yayınların çoğu, özellikle de ilk dönemlerdekiler İran’ı ve İran’da yaşayan Kürtleri hedef alıyordu. Tartışmalı içerikler olan bu yayınlar, Irak ve İran hükümetlerinin emperyalist propaganda yapmak için sınırlı Kürtçe yayınlar yapmasını kınıyordu. Mesela, 1950 yılında yayıncılar Tahran Radyosu’nun 15 dakikalık Kürtçe yayınını kınayıp, bu yayınlardaki dilin sadece “sahtekârlar tarafından icat edilmiş... Kürtçenin bazı parçalarını bir araya getirerek oluşturulmuş yapay bir dil olduğunu” iddia ettiler. Yayınların devamında “Kürt ulusunun Tahran hükümetinin bu demagojik jestini emperyalist sömürge politikasının bir parçası olarak gördüğü... Tahran hükümetinin, vicdanlarını iş için satmış bir grup haininin Tahran radyosunda Kürtçe konuşmasına izin verdiğini” öne sürdüler. Benzer şekilde 1951 yılının Haziran ayında, Yakın Doğu ve Ortadoğu’da yayınlanan bir radyo yayınında, Bağdat Radyosu kınandı ve radyonun “Kürt ulusunun farklı sınıfları arasındaki ayrımı arttırmak için” emperyalist bir “kurnazlık” olarak kullanıldığı ifade edildi. 1951 yılının Mart ayında, Azerbaycan Demokratik Radyosu’ndan yapılan başka bir Kürtçe yayında ise Ankara Radyosu’nun Mustafa Kemal’in politikaları sonucu Türkiye’de Türkçeden başka dilin olmadığı ve Türkiye’deki azınlıkların kendi dillerinden vazgeçip Türkçeyi kendi dilleri olarak kabul ettikleri iddiaları çürütülmeye çalışıldı. Bu şekilde yapılan yayınlar ile “şovenist” ve “faşist Osmanlıların”; “Kürtlerin Kürdistan’daki işgalcilere karşı başlattıkları özgürlük hareketine” karşı koymaya çalıştığı ileri sürüldü.  

  Aynı zamanda Kürdistan’daki Avrupa-Amerika emperyalizmini ve Türk, İran ve Irak hükümeti üyelerinin, ABD’nin amaçlarına olan sadakatlerini kınayan Azerbaycan Demokratik Radyosu, Sovyet endüstrisinin başarılarını, sosyalizm umutlarını ve Sovyet hükümetinin himayesi altında yaşayan Kürtlerin refahından bahsediyordu. Mesela 1950 yılının Ekim ayında, Yakın Doğu ve Ortadoğu’ya Kürtçe yayın yapan bir program, Bolşevik Devrimi tarihini “yeni bir çağın başlangıcı, baskının ve insanların sömürgeleştirilmesinin sonu” olarak tanımladı. Yayın; Sovyetler Birliği’ndeki işçilerin “günden güne iyileşen” durumunu, işsizliğin ciddi boyutlara ulaştığı Kuzey Avrupa’da yayılan kapitalizmin “krizleri ve sefaleti” ve “silahlara milyarlarca dolar yatıran” Amerika Birleşik Devletleri’ndeki eşitsizlik ile karşılaştırıyor ve şöyle bitiyordu: “Kürt ulusu, Sosyalist hükümetin ezilmiş ve fakir insanların destekçisi olduğunu biliyor.” Azerbaycan Demokratik Radyo İstasyonu’na göre “Sovyetler Birliği hükümeti Kürt ulusuna saygı duyan ve Kürtlerin kendi devletlerinin olmasının bir hak olduğunu savunan ilk hükümetti.” Radyo, Sovyet Kürdolojisi ile Kürt tarihi, dili ve kültürünü “canlandıran” bir kaynak olarak övünüyor ve Sovyet Kürtleri arasında “okuma yazma bilmeyen” tek bir işsiz insanın bile kalmadığını savunuyordu. Sovyet Kürtleri arasındaki “ilerleme” öyle etkiliydi ki “tüm Kürdistan halkı yüzünü ilham ve cesaret aldıkları kuzeye çevirmişti.” 

  Azerbaycan Demokratik Radyo İstasyonu bu bağlamda yüzlerce yayın yaptı ve görünüşe bakılırsa iyi bir dinleyici kitlesine de ulaştı ki dinleyicilerden aldıkları mektuplar doğrultusunda, frekansı ve yayınların boyutunu arttırma kararı aldığını bildiren yayınlar yapılıyordu. Amerika Birleşik Devletleri Ulusal Güvenlik Arşivleri’nde bulunan gizliliği kaldırılmış diplomatik telgraflardan anlaşılacağı üzere, ABD ve Türkiye bu radyo yayınları ile Kürt kamuoyunu kaybetmekten ciddi derecede korkuyordu.

 “Kürtçe Sovyet propagandası yapan gizli radyo yayınlarına karşı koymak” amacıyla, Ağustos 1951’de Amerikalı diplomatlar, Voice of America (Amerika’nın Sesi) radyosunda Kürtçe yayına başlamaya heveslendiler. Tahran’da diplomat olarak çalışan Henry Grady, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’na, aynı zamanda da Türk ve Irak hükümetlerine bir telgraf gönderdi. Telgrafta deneysel yayınların özelliklerini detaylandırdı ve “Komünizmin eksikliklerine ve hatalarına karşı güçlü ama üstü kapalı bir saldırı yapma”, “Kürt siyasal milliyetçiliğini teşvik etmekten kaçınma” çağrısında bulundu. Bir aydan kısa bir süre sonra ABD Türkiye Büyükelçisi George Wadsworth bir telgraf daha gönderdi. Bu telgrafta, Türk hükümetinin, Kürtçe yapılacak herhangi bir Amerikan propagandasına şiddetli bir şekilde karşı çıktığı ifade ediliyordu:  

- Türkler arasında artık “Kürt sorunu” diye bir şey yoktur ve Kürtler, diğer Türk vatandaşlar ile tamamen eşit şekilde yaşamaktadır.

- “Kürt sorunu” yaratma çabaları tamamen yabancı kaynaklıdır. 

- Türk-Kürtleri arasındaki Sovyet propagandası zararlı olarak kabul ediliyor ve Türkiye bununla mücadele edilmesi gerektiğini anlıyor. 

- Türklerin, Amerikan propagandasının dikkatli bir şekilde yürüteceğine dair hiçbir şüphesi yok. Lakin bu tarz bir propaganda, Kürtlerin içindeki irredantist duyguları kışkırtarak bu yayınların Amerika’nın Kürtlere desteğinin bir kanıtı olarak suistimal edilmesine neden olup ters bir etki de yaratabilir.

  Türk hükümetinin, Amerikan’ın Sesi radyosunun desteğiyle Kürtçe yayınlar yapılmasına karşı yüksek perdeden itirazları, Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanlığı’nın projeden tamamen vazgeçmesi için yeteri kadar ciddiydi. Yakın Doğu, Güney Asya ve Afrika İlişkileri Dışişleri Bakanlığı Büroları arasında 14 Eylül 1951 tarihinde gerçekleşen iç yazışmalarda, Kürtçe radyo yayınların “avantajlı” olacağına dair “çeşitli ilgili makamların” fikir birliğinde olduğu ancak daha önceki telgrafta “Ankara’dan gelen sert tepkinin bu yayını desteklememe kararı almalarında etkili” olduğu yazıyordu. Buna karşılık ABD “Rusların halen Orta Doğu’daki propaganda savaşında kendilerinden üstün olduğuna dair” endişeler taşıyordu. 4 Ekim 1951 tarihinde Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı, Michigan Üniversitesi İran tarihi ve alan çalışmaları uzmanı George C. Cameron’dan tavsiye almak üzere onunla iletişime geçti. Cameron verdiği cevapta Irak ve İran’daki çalışmaları süresince Kürtlerin arasında geçirdiği zamanı tasvir etti ve Kürdistan’daki Amerikan propagandasının başarısızlığı üze­rine oldukça kötü bir tablo çizdi. Toplumsal peyzajı ise Sovyet propagandacıları, kökleşmiş Amerikan antipatisi ve Amerika’nın yerel halka karşı “umursamaz” olduğu algısı ile dopdolu olarak betimliyordu. Uyarı olarak da şöyle yazıyordu: “Korkarım ki radyonun gücünü hafife aldık.” 

  Soğuk Savaş’ın ilk dönemlerinde Kürtçe radyo yayınına ilişkin bu gerilimler yüzyıldan uzun bir süredir devam eden Kürt siyasetinde çok eski bir dinamiğe ışık tutuyor: Kürtlerin kendi kaderini tayin hakkına ilişkin retorik Kürdistan üzerinde kurulmak istenen emperyalist kontrolün bir aracıdır. Amir Hassanpour’un Kürt uydu televizyon kanalı MED TV için ifade ettiği Kürtlerin “gökyüzündeki egemenlik” tasavvurundan farklı olarak,6 Soğuk Savaş’ın ilk yıllarında Kürtlerin kendi kaderini tayin etme hakkı, Kürdistan toprakları, nüfusu ve kaynakları üzerinde emperyal güçlerin güçlenmesine yardımcı oldu. Sovyetler Birliği’ndeki Kürt kültür enstitüleri ve medya organizasyonları kapatılmışken bile Sovyet hükümeti için Kürtler, Sovyet dış politikasına hizmet eden güçlü bir siyasi araçtı. 

  Sovyetler Birliği, ABD, Irak, İran ve Türkiye’nin Kürt siyasi gündemini -ya da belki bu gündem yüzünden kontrol etmek ve yeniden belirlemek amacıyla radyoyu kullanma çabalarına rağmen Mela Mustafa Barzani’nin Kürtçe radyo yayın arşiv makaralarını yanına alıp dağa çıktığı zamanki gibi, radyo Kürt siyasi hareketlerinin kendi içerisinde güçlü bir konumun temsilcisi haline geldi. Sonuç olarak, 1955 yılında Erivan Radyosu yayına başladığında, sesli medya kanalları Kürt siyasi iddialarının ve kültürel araçlarının en önemli ifade şekli olmuştu bile…  
 

DİPNOTLAR

1) “Osman Baydemir’in hayali Erivan’da gerçekleşti.” Nor Zartonk, 11 Ocak 2014. http://www.norzartonk.org/osman-baydemirin-hayali-erivanda-gerceklesti/ [28 Ocak 2020].
2) Metin Yüksel, Kurdolojî û Malbata Celîlan: Hevpeyvîn bi Celîlê Celîl û Cemîla Celîl ra. İstanbul: Avesta Yayınları, 2014, s. 71
3) Zerî Înanc, Di Radyoya Êrîvanê De Dengê Kurdî / Erivan Radyosunda Kürt Sesi. İstanbul: İsmail Beşikçi Vakfı Yayınları, 2017.
4) Etienne Forestier-Peyrat, “1940’lardan 1980’lere Kürtlere Yönelik Sovyet X Dış Politikası ve Sovyet Kürt Aktivizmi (çev. Menaf Eydi). Kürt Tarihi, 2019, sayı 38, s. 50.
5) Terry Martin, The Affirmative Action Empire: Nations and Nationalism in the Soviet Union, 1923–1939. Ithaca: Cornell University Press, 2001. p. 351.
6) Amir Hassanpour, “Satellite footprints as national borders: MED-TV and the extraterritoriality of state sovereignty.” Journal of Muslim Minority Affairs, 1998, 18:1.


Devamı Kürt Tarihi Dergisi'nin 41. Sayısında

  • Bu içeriği paylaşmak ister misiniz?