Seda Altuğ 50. Sayı / 2:00
Abbas Vali ile İran üzerine söyleşi: Bu Bir Ayaklanmadır ve Devrimci Kopuş Başlamıştır

Abbas Vali ile İran üzerine söyleşi: Bu Bir Ayaklanmadır ve Devrimci Kopuş Başlamıştır


Röportaj ve İngilizceden Çeviri: Seda Altuğ

Seda Altuğ: Öncelikle bizimle bu söyleşiyi kabul ettiğiniz için çok teşekkürler. Jîna Mahsa Amini’nin öldürülmesini takiben İran’da büyük bir isyan dalgasının başladığını hepimiz biliyoruz. Bu isyan dalgasıyla ilgili siz neler düşünüyorsunuz? 

Abbas Vali: Bu ayaklanma, ki ben buna “ayaklanma” demeyi tercih ediyorum, İran’da devrimci bir kopuşun başladığını gösterdi. Bu ayaklanma, İran Kürdistanı, Rojhilat’ın Saqız (Saqez) kentinde başladı ve çok hızlı biçimde İran’ın başka bölgelerine yayıldı. Bir bakıma, 2009, 2017 ve 2019’daki İslam Cumhuriyeti karşıtı ayaklanmaların bir devamıydı. Ama öte yandan çok yeniydi hem önceki ayaklanmaların devamı, hem de çok yeni bir evreydi. Çok yeni bir evre, çünkü hedefleri, özneleri, biçimi çok farklıydı ve hâla da farklı olmaya devam ediyor. Bu ayaklanma devam ediyor, sönümlenmedi, bir durgunluk döneninde ama gerçekten sönümlenmiş değil, yeniden alevlenecek, buna hiç şüphe yok.

Yeniden alevlenmesini bekliyorsunuz yani… 

Evet, alevlenecek, nedenini size açıklayacağım. Ama önce ayaklanmanın hedefinden biraz konuşalım. İran Kürdistanı’nda, Saqız’da, başlayan bir ayaklanmanın ülke çapında yayıldığını ilk kez görüyoruz. Yani ilk kez, İran rejimi, mahalli ya da vilayet bazında değil de ülke çapında bir ayaklanmayla karşı karşıya. Ve bu, rejim için çok büyük, devasa bir problem teşkil ediyor. Özellikle de rejim böyle ülke çapında bir hareketle lojistik olarak başa çıkamadığı için bu böyle. İkinci olarak, rejim, büyük ölçüde, hazırlıksız yakalandı. Böyle bir ayaklanma beklemiyorlardı. İran halkının bu iki kesiminin, yani kadınların ve gençlerin, bu denli aktif katılacağı bir ayaklanma beklemiyorlardı. Bu ayaklanmanın aktif öznesi derken öncelikle kadınlardan bahsediyoruz, en ön saflarda hep kadınlar vardı, bu gerçekten de kadınların devrimiydi ve sonra sokaklarda mücadele eden gençler vardı; 16-25 yaş arasındaki nesil çoğunluktaydı. İran’ın nüfusu açısından bu çok önemli, çünkü baktığınızda, Türkiye gibi, İran’ın da nüfusu 85 milyon civarında, fakat bu 85 milyonun %86’sı son devrimden sonra doğdu. Yani 85 milyon nüfusun yalnızca %14’ü 1979’dan, yani son devrimden önce doğmuş durumda. Ve İslam Devrimi’nden sonra doğmuş olan bu %86’nın %70’i 25 yaşın altında. İran’daki gençlerin gücünü bu hesaptan tahayyül edebilirsiniz. Ayaklanmanın temel özneleri bu iki kesimdi. Ve bu ayaklanma tüm ülkeye yayıldı. Bu süreçte söylemsel ve politik alanda da çok önemli bir gelişme oldu: İlk kez, gerçekten demokratik çoğulcu bir kimliğin, Jîna kimliğinin doğuşuna ve gelişimine tanık olduk. Jîna kimliği, ortak kimlik.

“Ortak” ile tam olarak neyi kastediyorsunuz?

Ortak kimlik, tekil kimlikleri kapsıyor; ulusal, etnik, dilsel, cinsel ve dini kimlikleri kapsıyor, fakat bu tekil kimlikleri, farklılıkları ile birlikte kapsıyor. Bu ortak kimlik beraberinde bir bütünlük getirdi, ama bu bütünlük, o eski bildiğimiz ‘çeşitlilik içinde bütünlük’ değil. Bu, otonomi içinde bir bütünlük,yani ayaklanmanın özneleri beraberler ve aynı zamanda özerkler. Çünkü bu ortak kimlik, yani Jîna kimliği, bileşenlerinin özerkliklerini, otonomilerini bastırmıyor. Dolayısıyla, etnik muhalefet, ulusal muhalefet, cinsel farklılıklar ve muhalefet, dini farklılıklar ve muhalefet, hepsi rahatça bu kimliğin altında bir araya geliyor ve bütün bu gruplar bu kimliği savunuyor. Ama bu ortak kimlik, geçmişte gördüğümüz politik cephe formülasyonuna benzemiyor. Devletin karşısında ortak bir muhalefet oluşturabilmek adına hepimizin sessiz kalmasını ve kendi kimliklerimizi gizlememizi gerektiren bir ortak kimlik değil. Dolayısıyla, kadınlar kendi hakları için mücadele ediyorlar, baskı gören etnik gruplar kendi hakları için mücadele ediyorlar ve herkes “Jin, Jîyan, Azadî” diyor. “Kadın, Yaşam, Özgürlük” sloganının altındaki bu ortak kimlik, “Kadın, Yaşam, Özgürlük” pankartının altında bir araya gelen bütün tekil kimlikleri tanıyor ve hepsine saygı gösteriyor. Bu çok yeni bir durum. Çünkü, ilk kez, içerdiği tekil kimlikleri bastırmaksızın böyle bir bütünlük oluşturabilen benzersiz bir ortak kimlik ile karşı karşıyayız. Bu, etnik apartheid’a karşı bir kimlik, bu cinsel apartheid’a karşı bir kimlik, kadınların ve farklı etnik grupların mevcut durumda deneyimledikleri apartheid’a karşı bir kimlik. Ve neoliberal kapitalist sömürüye karşı bir kimlik. İran’ın resmi dini olan Oniki İmamcı Şii İslam namına tüm diğer dini grupların bastırılmasına karşı bir kimlik. Bunların hepsi kendi başına birer kimlik, ama ortak kimlik bunların herhangi birine indirgenebilir değil. Ortak kimlik, tüm bu tekil kimliklerin hem hepsi hem de hiçbirine indirgenebilir değil. Bu, İran’da doğan ortak kimliğin çok önemli bir karakteristiği. Kadınlarla özdeşleşip kadınların talepleri için mücadele eden erkekler görüyoruz. Kadınlar, farklı etnik gruplarla özdeşleşip onların talepleri için mücadele ediyor. İlk kez, İran’da, hükümetin, etnik grupları ayrılıkçılıkla bölücülükle damgalayan söylemi infaz edildi, çünkü kimse bu söyleme itibar etmedi. ‘Kürdistan, İran’ın ışığı ve gözüdür ve Kürdistan bölücü değildir’ dediler. ‘Baluçistan bizim kalbimizdir ve Baluçistan bölücü değildir’ dediler. Yani hükümetin, İran’daki etnik grupların ülkenin toprak bütünlüğüne karşı, İran’ı bölmek için yabancılar tarafından teşvik edildiğini söyleyen stratejisi başarısızlığa uğradı. Bu çok önemli bir gelişme. Hükümet ve Fars milliyetçileri, merkeziyetçileri bugün hala bu söylemi zorluyor ve Kürtlerin, Baluçilerin, Lurların, Mazandaran’daki Türkmenlerin bölücü olduğunu iddia ediyor, ama artık kimse bu söyleme itibar etmiyor. Bu strateji başarısızlığa uğradı. 85 milyonluk İran nüfusunun %86’sının Devrim’den sonra doğduğunu ve Devrim’den sonra dünyaya gelmiş bu %86’lık nüfusun %70’inin 16-25 yaşlarında olduğunu söyledik. Bu kuşak aynı zamanda internet kuşağı, sanal aleme doğmuş bir kuşak. İnterneti nasıl kullanacaklarını biliyorlar, internetle yaşıyorlar, işlerini internet üzerinden yapıyorlar, derslerini internet üzerinden yapıyorlar, eğitimlerini internet üzerinden alıyorlar, onların her şeyleri internette. Ve bu insanların kontrol edilmesi fevkalade zor. Bu yüzden de hükümet, bu insanlarla baş edecek bir strateji üretmeyi başaramadı. Kadınlara saldırdığında gençler kadınları savunmaya çıktı; gençlere saldırdığında etnik gruplar gençleri savunmaya çıktı; etnik gruplara saldırdığında gençler ve işçiler, etnik grupları savunmaya ve greve çıktı. Bu tümüyle benzersiz bir durum. İran’da bir yeni gelişme daha var ki karakteristiğini “Jîn, Jîyan, Azadî” sloganında buluyor. “Jîn, Jîyan, Azadî”, toplumsal cinsiyet üzerinden cinsel apartheid’a başkaldırının apaçık bir ifadesi, insanların hayatlarını zapt eden neoliberal kapitalist ekonomiye başkaldırının bir ifadesi. Ve “Azadî” bu rejimden kurtulup özgürleşmeyi ifade ediyor. Böylece, bu devrimci slogan da İran bağlamında yeni bir ifade buluyor. Bu durum bana Mikhail Bakhtin’in yeni devrimlerle ilgili söylediği bir şeyi hatırlatıyor, Bahktin yeni devrimlerin çok dilli (heteroglossial) olacağını söylemişti. İşte “Jîn, Jîyan, Azadî” sloganında, cinsel apartheid’a, dinsel apartheid’a, etnik apartheid’a karşı başkaldırı müttefiken ifade buluyor, ama farklı dillerde ifade ediliyor, Farsçada, Kürtçede, Azeri Türkçesinde, Baluçide ve Arapçada ifade ediliyor. Hepsi aynı şeyi söylüyor, fakat farklı dillerde söylüyor. Bu devrimin çok dilli karakteri burada yatıyor. Ayaklanmanın ilk üç ayında gördüğümüz çok enteresan bir diğer yönü de karnavalesk karakteriydi. Bu da yine Bakhtin’in kendi döneminde tartıştığı bir şeydi. Üniversitelerde öğrencilerin polisle karşı karşıya geldiğini gördük, bazıları ölümlerle sonuçlanan şiddetli çatışmalar gördük. Ama üniversiteye geri döndüklerinde bu öğrenciler kafeteryalardaki masaların üstüne çıkıp dans ediyor, şarkı söylüyorlardı, kocaman bir karnaval gibiydi. Ayaklanmanın bu karakteri 1979 Devrimi’yle büyük bir tezat teşkil ediyor. 1979 Devrimi neşeli bir devrim değildi, ama bu seferki çok neşeli bir devrim, çok karnavalesk bir devrim. Çünkü gençler ve kadınlar, başörtülerini ateşe atan kadınlar, saçlarını kesen kadınlar, hepsi bu karnaveleskliği yakaladı. Bu insanların eylemleri özellikle de gençlerin ve kadınların eylemleri ve bu slogan, Jîna kimliğinin bu ortak sloganı, “Jin, Jîyan, Azadî” ülke çapında yayıldı. Bunun sonucu olarak da 1979 Devrimi’nden beri ilk defa, rejim söylemsel alandaki hakimiyetini kaybetti. Ayaklanma, söylemsel alanı da ele geçirdi,söylemsel alan hala ayaklanmanın hakimiyetinde. 85’ten fazlası 18 yaş altı çocuk olan 500’den fazla insanın ölmesine ve 20.000’den fazla insan hapiste olmasına rağmen
 


Devamı Kürt Tarihi Dergisi'nin 50. Sayısında

  • Bu içeriği paylaşmak ister misiniz?