.V. Stalin’in ulusal kültürlerle ilgili “içerik olarak sosyalist biçim olarak ulusal” tezine uygun olarak
Sovyetler Birliği’nde Rus olmayan SSCB halklarının kendilerine özgü karakteristik ulusal kimlik ve ulusal
bilinçlerinin sistematik olarak geliştirilmesi amaçlanıyordu.1 Bu nedenle “Kültürel açıdan geri kalmış”
birçok ulusun ve ulusal azınlığın belirli kültürel göstergelerinin geliştirilmesine özellikle özen gösterildi.2
Kürtler de kendi yazı dillerinin olmayışı ve diğer dillerde okuryazarlıklarının düşük olması sebebiyle
“kültürel açıdan geri” halklardan biri olarak kabul edilmekteydi. Modern Kürt kültürünün gelişimini
sağlamak için Sovyet devletinin uygun bir uzman grubuna ihtiyacı vardı. Devrim öncesi Doğu
çalışmalarının bazı temsilcileri radikal ve tartışmalı olabilecek fikirlerinin sebebiyle bu alanda istihdam
edildi.
Bu bilim insanı grubunun en parlak temsilcisi SSCB’de bir dizi bilimsel disiplinin gelişiminde önemli bir
role sahip N.Y. Marr’dı. Yafetik teori olarak adlandırdığı tartışmalı teorisine rağmen dilsel yeteneği ve
coşkusu onu dilsel tipoloji ve sosyal dilbilimin yanı sıra karşılaştırmalı- tarihsel yaklaşım konusunda da
bir otorite haline getirdi. Marr’ın sıra dışı girişimleri sayesinde başta Kürtler olmak üzere “geri” halkların
din, kültür, dil, edebiyat ve tarihine yönelik projelere start verildi.
Marr, Kürtleri İran kökenli bir kültürün taşıyıcıları olarak görmekteydi ve bu nedenle dönemin Avrupa
literatüründe geçerli olan Kürtlerin ve Kürtçenin kökenine ilişkin görüşleri reddetmiştir. Bu görüşlere
göre “Kürtlerin İrani kökeni kanıtlanmamış kabul edilir ve dahası kanıtlanma ihtimali sorgulanırken,
Kürtçe tartışmasız biçimde İrani diyalektler arasında zikredilirdi.”
Rusya İmparatorluğu ve SSCB’deki Kürtler Güney Kafkasya’daki ve Türkmenistan’daki Müslüman Kürtleri
ve Güney Kafkasya’daki Ezidileri içermekteydi. Kürtlerin çoğunluğu Müslümanlık inancına mensup
olduğundan Rusya İmparatorluğu ve Sovyetlerin ilk dönemlerindeki çalışmalar diğer Müslüman
topluluklar üzerine yapılan çalışmalardan pek farklı değildi. 20. yüzyılın başında meydana gelen toplumsal
felaketler sırasında “merkez ile periferi” arasındaki ilişkilerin bozulması Ezidilerin incelenmesi için yeni
olanaklar yarattı. İlk olarak Ezidilerin yaşam alanları önceden geniş bir imparatorluğun ücra bir bölgesi
konumundayken Dünya Savaşı döneminde cephenin önemli bir parçası haline geldi. Ardından yeni iktidar,
imparatorluğun mirasını yıkarak ve evrensel kurtuluş sloganları öne sürerek çok sayıda marjinal azınlığa
dayanarak yerleşik imparatorluk coğrafyasını ve sosyal hiyerarşiyi parçalamaya devam etti. Ezildiler
birçok bakımdan Sovyet yönetiminin bu amaçlarına uyuyordu.