Metin Yüksel 57. Sayı / 4:00
Kürtler, Kitaplar ve Kütüphaneler

Kürtler, Kitaplar ve Kütüphaneler

Duruyu bir yana itip içti tortuyu,
İnci gibi olan Kürt dilini

Düzene koydu, intizama getirdi.
Böylece amme için çekti cefa.

Kürt toplumsal ve kültürel yaşamına dair kaleme alınan akademik ve popüler yayınlarda öne çıkan bir konu sözlü geleneklerdir. Türkiye ve Kafkasya Kürtleri hakkında yapılan incelemelerde akla ilk gelen hususlardan birinin sözlü gelenekler olduğu görülebilir. Türkiye’de Kürt dili ve kültürünün sözlü geleneklerle özdeş hale gelmesinde Kürtçenin de aralarında olduğu, Türkçe dışı dillerde sözlü ve yazılı ifadenin yasaklanması ve kriminalize edilmesi önemli bir rol oynamıştır. Gerçekten de Kürtçe sözlü anlatıların, geçmişin Kürtçe temsili ve aktarımında esasi öneme sahip kaynaklar olduğu söylenebilir.2 Öte yandan, özellikle 1930’lardan itibaren Kürtçe eğitimin ve yayıncılığın nispeten gelişme kaydettiği Sovyetler Birliği’nde3 sözlü gelenek derleme çalışmaları dolayısıyla Kürtler daha çok - bir araştırmacının ifadesiyle - “folklorikleştirilerek” ve “esasen sözlü edebi gelenek sahibi bir millet olarak yeniden kavramsallaştırıldı.”4
Sadece devletler eliyle yürütülen Kürt dil ve kültür siyasetinin bir sonucu olarak Kürt kültürü folklorikleştirilmedi, Kürt aydınlar da Kürt kültürünün bu tarz temsiline bizzat katkıda bulundu. Bunun çarpıcı bir örneğini, sözlü edebiyatı Kürt toplumunun “özgün yapısını koruyan, kollayan bir kale” olarak yorumlayan Mehmed Uzun şu sözleriyle vermektedir:
“İslamiyet ve İslam düşüncelerinin Kürdistan’da hakim olmasıyla, toplumsal ilişkiler ve değer yargılarının önemli bölümü İslamlaştı. Ancak sözlü edebiyat, Kürt toplumunun karakterini ve özgün yapısını koruyan, kollayan bir kale oldu. Sözlü edebiyatın yarattığı toplumsal atmosferin sayesinde, İslamiyetin dışında, tümüyle Kürt toplumuna ait değerler korundu.”5
Arif Dirlik’in işaret ettiği gibi, katışıksız bir kültürden söz etmek mümkün değildir çünkü “kültürler ve uygarlıklar başından beri halklarını sömürgeleştirip melezleştirmiş olduklarından tüm insan kimliği melezdir.”6 İslam dini ve uygarlığı da ondan önce gelen uygarlıklardan etkilenip beslendiği gibi yayıldığı bölgelerin doğal, sosyal ve kültürel ortamına uyarlanarak o bölgelere yayılmıştır.7 Bu anlamda, Kürt dili ve kültürünün de başka kaynakların yanı sıra İslamiyet’le yoğrulmuş olması Kürtler ve İslamiyet’le sınırlı bir durum değildir.8 
Devletlerin ve Kürt aydınların Kürtlüğün sınırlarını çizmesinin yanı sıra Kürt dili ve kültürüne ilişkin günümüze kadar da tedavülde olan cehalete işaret etmek elzemdir. E. B. Soane’un 1918-1919 yıllarında  Bağdat’ta toplam 65 sayı çıkardığı, Refîq Salih ve Sidîq Salih tarafından tıpkıbasımı 2007’de yayımlanan Têgeyiştinî Rastî adlı gazetedeki bir yazı Kürtlerin edebiyatının olmadığı şeklinde iddialara işaret etmekte, halbuki “şirin bir edebiyatları olduğu”nu kaydetmektedir.9 İran’da etnik kimlikler üzerine yapılan bir araştırma kapsamında kendisiyle görüşme yapılan bir üniversite öğretim üyesinin şu sözleri benzer yargıların günümüzde de varlığını devam ettirdiğini göstermektedir:
“Biz Aryan kökenliyiz ve dilimiz de Farsçadır. Sınıfta her zaman farklı etnik arkaplanlardan gelen öğrencilerime dillerinin Farsça olduğunu söylerim. Azerice, Beluçça, Kürtçe ve Lorca sizin dilleriniz değil, fakat lehçelerinizdir. İran’da sadece bir dilimiz var, o da Farsçadır. Eğer başka dil konuşursanız o zaman İranlı değilsiniz. Bu yüzden aramızdaki ortak özelliklere bakmalıyız. Müştereken sahip olduğumuz şeyler Fars dili ve Aryan ırkı. Etnik gruplar İran’daki altkültürel topluluklardır.”


Devamı Kürt Tarihi Dergisi'nin 57. Sayısında

  • Bu içeriği paylaşmak ister misiniz?