1930’larda İran’da Pehlevi yönetimi, otoriter bir modernleşme siyaseti izlemeye başlar. Merkezi iktidarı tahkim etmek gayesini taşıyan bu siyasetin hedeflerinden biri de Kürtler olur. Kürt kimliği ve dili baskı altına alınır, İranlı/Fars kimliği Kürtlere dayatılır. Otoriter modernleşme programı bütün İran’ı etkiler ama iktidar Kürdistan’a ülkenin geri kalanından daha fazla ihtimam gösterir. Kürtler teritoryal bir bölge içinde siyasi-hukuki birlikten ve kültürel süreçleri yürütebilecek yetkilerden yoksun bırakılır. İran’ın bu siyaseti, Kürt kimliğinin tanınması için mücadele eden bir Kürt milliyetçi muhalefetinin doğmasına neden olur. Pehlevi tahakkümüne karşı yapılan direniş, siyasetin öznesi olmaya talip modern bir halk kimliğinin de nüvesini oluşturur. 1941’de Rıza Şah’ın iktidardan düşmesiyle İran, siyasal istikrarını kaybeder. Ocak 1946’da Mahabad’da Kürdistan Cumhuriyeti kurulur. Modern dönemdeki ilk Kürt özerk yönetimi olan Cumhuriyet, kısa ömürlü olur, Aralık 1946’da yıkılır. Cumhuriyet’in çöküşü, Kürt milliyetçi hareketinde keskin bir kırılma yaratır. İran hükümetinin, Kürtler üzerinde egemenliğini tesis ve tahkim etme siyaseti, Kürt milliyetçi muhalefetini sürgüne mecbur bırakır. Kendi topraklarında barınma olanağı bulmayan Kürt muhalefeti, mücadelesini sürgüne taşır. Ve bu durum 1979 İran Devrimi’ne kadar devam eder.