Halit Bey, Osmanlı İmparatorluğunun en çalkantılı döneminde farklı din, dil, millet ve mezheplerin beraber yaşadığı Varto’da yaşama gözlerini açtığında takvim 1882 yılını gösterir. 1882 yılından 1925 yılı Nisan ayının on dördüncü günü Bitlis’te darağacında yaşama veda edinceye kadarki kısa yaşamına çok şey sığdırır, birçok ilke imza atar. Daha on yaşında iken, yaşı tutmadığı halde babasının ısrarı ile İstanbul’daki Aşiret Mektebine kabul edilir. Son derece parlak bir öğrenim hayatından sonra 1902 yılında Erkanı-ı Harbiye’yi bitirir. Osmanlı İmparatorluğu için çanların çalmaya başladığı yıllardır. Fransız Devrimi ile Avrupa’yı kasıp-kavuran milliyetçilik rüzgârı Balkanlarda yaşayan milliyetlerin bir bir kopmasını beraberinde getirirken, İmparatorluğun sınırları içindeki İslamî milletler için durum hiç de parlak değildir. Aynı zamanda Osmanlı’da geriye gidişin ve dağılmanın sonucu olarak iktidar mücadelesi had safhadadır. İttihat-ı Terakki tarih sahnesine çıkmış, II. Abdülhamid’i devirerek Osmanlıyı I. Dünya Savaşına sürükleyen güç olarak tarihteki yerini almıştır. Halit Bey’in, İttihat Terakki’nin kudretli paşaları Talat, Enver, Cemal ve Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal’le aynı dönemde görevi gereği zaman zaman yolları çakışır.
Halit Bey, devlet içi iktidar mücadelesinin tarafı olmadığı gibi I. Dünya Savaşı’na kadar kendine münhasır bir çizgi izler. 1902’den 1913’lere kadar Arabistan-Filistin cephesinde kalması, devletin bilinçli bir tercihi olsa da geride olumsuz bir ‘nam’ bırakmaz. Nitekim, 1914’te Birinci Dünya Savaşının başlamasıyla geldiği Erzurum cephesi hem bir kırılma noktası hem de halkıyla bütünleştiği tarihsel bir eşiğe tekabül eder. Erzurum cephesi, sadece bir Osmanlı subayı olarak görevini ‘laikiyle’ yerine getirmenin ötesinde doğup büyüdüğü toprakların işgaline bir tepkiyi ifade eder. Savaş sonrası Halit Bey için artık rota nettir; Kürt milletinin var olma mücadelesi içinde yerini almak, onların millet olmaktan doğan haklarını savunmak amacıyla gerekli pratik adımları atmak. Bu yol haritası, Kürtler parçalı ve dağınıkken, uluslararası konjonktür onların lehine değilken hem üstlenmesi gereken bir görev hem de ateşten gömlektir.